Princess Puyeo-ju, Baek Jae İmparatorluğunun prensesidir. Zaten prenses olmuşum elimi kolumu sallayarak evde dikiş nakışla uğraşacağıma "bir elimde kılıç, bir elimde atın yularında " diyerek şarkılar söylemeyi tercih eden prensesimiz oldukça burnu havalarda bir hatundur. E, prenses olmanın yan etkisi olarakta görülebilir bu durum.
Doğumgününde aldığı hediyelerin keyfini sürdüğü gece sarayına birinin girdiğini fark edip atılır hemen, etrafta olmayan askerleri nasıl geçtiği meçhuldur. Kızımız "gecelik var üstümde ama yeaaa!" diye söylenecek bir karakter değildir elbette. Bizim yeşilçam filmlerinde fatma Girik neyse prensesimiz de odur. Yeri gelir hanım ayaklarına yatar, yeri gelir attığı tokadın sesi Holivud'u sallar. Atının sırtına atlayıp adamın peşine düşer. Yırtılan üstünü başını da umursamadan bir hana dalar sonunda. Burada konaklayanların "Sen prensessen bende Kibariye'yim" söylemlerine maruz kalan kızımız ne hikmetse grubun içinden onca kıla rağmen So Ji Sub'u görür ve "Aha, şansa bak. Beyaz atlı prens ayağıma geldi lan" diyerek aşık oluverir.
Kendini koruması için ikna etmek zorunda kaldığı bu adamın eskiden komutan olup işinden uzaklaştırılması gibi bir durum vardır. Neyse ki o dönemlerde yasama, yürütme falan gibi işler yokta çocuk dava görülene kadar içerlerde yatıp çürümemiş.
Bu arada beyaz atlı prensimiz yani Ji Sub beyler komutan Ari olarak karşımızda. Kılıcıyla yeri titrettiğine bakmayın prensesin karşısında kuzu oluyor kuzu.
|
İşte o kuzu |
İkinci adam olmadan asla diye düşünen senarist yine kımıl kımıl bir ikinci adam koyar karşımıza. Ayak işleri de dahil olmak üzere her türlü işe koşturan Kim Yu Suk, sen kıza ilk görüşte aşık ol, "Çok güzel hatunmuş, en iyisi benim olsun baktım olmuyor, gömerim" diye düşünerek kızın peşine düş. Pislik işte kızı Ari ile öpüş koklaş görünce de dayanamayıp komutanı kuşbaşı doğra. Hem de kızın gözleri önünde. Be geri kafalı, be kendini bilmez uzun saçlı, be o kadar kıllı adam Kore'de ne arar teması kız sana bakar mı o saatten sonra. Bakmaz tabi. "İki büyük nimetim var biri anam biri Ari'm" diyerek sen kendini uçurumdan at. Prenses işte burnu yükseklerde ya illa orada da büyük oynayacak.
Ne hikmetse hep prenseslere, prenslere kıyak yapan zaman atlama zımbırtısı şak diye burada da işe yaramasın mı? Kızımız bir anda 1400 yıl sonrasının Seul'üne düşüverir. "Düşecek başka zaman mı bulamadın be pislik, o nasıl kıyafet, o nasıl saç?" dedirten şoke edici görüntüler içinde dizimiz
ZAMANLAR ARASI İLK GİDİP GELEN DİZİ BENDİM KIYMETİMİ BİLMEDİNİZ
diye haykırırken siz karşınızda dikilen pasta şefimiz yüzünden ebleh bir gülümseyiş eşliğinde "Şeeeep!" diye ağzınızı yayabilirsiniz. (Ben öğle yaptığımdan değil.)
Dizimiz ayrıca Hyun Bin'in Secret Garden'da büyük bir ustalıkla taktığı sutyenin nasıl takılması gerektiğini kimden öğrendiğini de belgeliyor. Şimdi neden durduk yere Ari sutyen taktı ki ölmemiş miydi bu herif dediğiniz duyar gibi oluyorum. Şöyle ki kızımız atlayıp günümüze yani 2003'e geldiğinde karşısına yine ne hikmetse Ari'nin gelecekti hali olan Kang In-chul çıkıyor. Şans işte hep bunlar. Biz olsak, kurşun dökmeye kadar yolu uzatır yine ulaşamazdık herife ya neyse.
Efendime söyliyeyim şimdi bunlar geçmişten gelen muhabbetine başka bir gözle bakma işini iyi yapmışlar. Çünkü ilk kez belkide gelen adam acı çekiyor yahu. Bize hep cici olarak gösterilen Shilla'ya da baya kötü kaka muamelesi yapıyor dizi. "Tam kaybettim derken onu gördüm karşımda " diye singıl çıkarmaya kalkışan kızın karşısına bir de bonus olarak manitasını öldüren döşügıllıgillerden komutan çıkmasın mı? Hemde adını Fujiwara yapıp olaya Japon ayağıda ekleyerek. Bundan sonrası arap saçı zaten :3
Her ölüm birbirine tekme tokat dalıp ardından hadi gel bi yemek yiyelim diyen düşmanlar, bir damla mafyalıktan anlamayan ama söz konusu Kang Il Chul'a gelince aslan kesilen mafya babası (ki ölürüm ne komik adamdın sen fahriye abla), litrelerce içilen viski süsü verilmiş buzlu çaylar, o buzların bardakta çıkardığı ses sayesinde aha şimdi dişini kırdı salak diye tepki veren ben... Aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bir dizi yani Love of Thousands Years.
Hem dikiş dikiyor hem yemek yapabiliyor bayanlar beyefendi,
haberiniz olsun ;)
Muhaahaa ay ben cok sevmistim bu diziyi, jisub tam kucuk emrahti dizide ama ossun yirim onu ben... dizinin sonunu anlamayip deliolmustum ustelik meger bir kitaptan alintiymis...
YanıtlaSilDikkat spoiler
Dizinin konusu Koryo Üniversitesi’nden Tarih profesörü Kim Hyun Koo’nun yazdığı bir kitaptan alıntı, tarihi bir roman olan kitabın adı “Baekje, Japonya’da bir çağ mı açtı?/Did Baekje make the epoch of Japan?”. Dizi bu romanın üzerine kurulu . Kitaba göre, Baekje Hanedanında, aslında Japon İmparatoru ile evlenen bir Baekje Prensesi vardır. Kaderinde imparator ile evlenmesi gereken Prenses, İn Cheol’un onu gelip bulması ile ne Japonya’ya gider ne de imparatorla evlenir ve tarihteki o Japon dönemi açılmadan kapanır.
Zamanda atlayıp duruyor kız işte kkk Dönüşte ne edersem edeyim Ji Sub bana yar olmuyor ozaman B şıkkı 2. adam demiyor mu ben öyle anladım ama :D
SilHer zaman her yerde bilgi aktarıyorsunuz hanımefendi, seviyoruz ♥
Amcanın hayalgücü Kore Japon ilişkilerine zarar vermemiştir umarım :D
Yorumlamana bayildim resmen gulerek okudum sagolasin
YanıtlaSilSayende geçmişe ışınlandım bende :)
Sil